13 Mart 2011 Pazar

Osmanlıda Kardeş Katli

Batı dillerindeki “fratricide” kelimesinin tam karşılığı, kardeşlerin öldürülmesidir. Fakat bu kelime Osmanlı hanedanının tarihi ile beraber ele alındığında çoğunlukla daha geniş bir anlamda kullanılmıştır. Bu tabir, padişahın saltanatı için varlığı muhtemel bir tehdit olarak devam eden veya bazı hallerde padişaha varis oma ihtimali olan ailenin erkek üyelerinden herhangi birinin idamını içine alacak şekilde genişletilmiştir. Bu uygulama babaların amcaların, yeğenlerin, kuzenlerin, oğulların ve erkek torunların idamını da içine alır. Bunlardan bir iki kategoriye, yani oğullara  ve erkek torunlara genellikle açık bir isyan durumunda uygulanırdı ailenin kadın üyeleri, saltanata geçemedikleri veya böyle bir şey mümkün olmadığı için bu uygulamanın dışında tutuldular. Ancak yine de bir kısmı bu uygulamaya muhatap olarak şiddetli bir ölümle karşılaştılar.
            Kardeş katli olayı en fazla tahta yeni geçen ve durumunu rakiplerine karşı güçlendirmek isteyen yeni padişahlar; nadiren de kendi istediği oğlunun tahta geçmesini temin için yaşlı padişahlar tarafından uygulanmıştır. Bu durum muhtemelen Doğulu hanedanlar için adeta kader olan ve imparatorluğu yaygın bir hastalık konumunda bulunan parçalanmadan korumak için abartılı bir eğilim olarak ortaya çıkmıştır. Bu tür acımasızca öldürmenin temel onayı, sadece tek bir yüce idarecinin bulunması gerektiği ilkesinden alınıyordu. Bu kural Cem tarafından kendisinin de sultan olmak için yetersiz olduğunu ortaya koyan imparatorluğu II. Beyazıt ile paylaşma öneresi ile çiğnenmek istendi.
            Osmanlı idaresinin il 150 yılında Kardeş Katli meselesi izole edilmiştir. Ancak II. Mehmet döneminde buna yasal onay verilmiş ve onun Kardeş Katli Hukuku için meşhir “Kanunnamesi” resmen ilan edilmiştir. Bu kanunname metni Kuran ve ulamanın otoritesine atıflarla desteklenmişti. Ancak bunların fikir temeli sade olarak “Bir şehzadenin ölümü toprak kaybından evladır” anlayışı idi. Oldukça yumuşak tabiatlı olan II. Mehmet’in halefi II. Beyazıt, Cem’in isyanı olmasaydı muhtemelen bu kanunu yürürlükten kaldıracaktı. Fakat Cem’in isyanı gösterdi ki, Sultanın kişisel güvenliği ve imparatorluğun sürekliliği, kelimenin tam manasıyla bu uygulamanın muhafazası üzerine bina edilmiş gibiydi.
            Bu uygulamanın bir sonucu da Osmanlı soy kütüğünün takip edilebilmesiydi. Bu vesileyle, padişahların erkek evlatları olmalarından dolayı saltanata aday olan şehzade ailelerinin ciddi şekilde sınırlanmasıyla soy aristokrasisinin doğmasına mani olunmuştur. Saltanata geçen padişahın kendisi ve oğulları hariç hükümdar ailesinin izlerini mümkün olan en kısa zamanda ortadan kaldırmanın bekle de etkili tek yolu olması sebebiyle kardeş katlı, bu konudaki temel politika oldu.
            Türkiye hakkında yazı yazan tarihçi ve seyyahların hemen hemen tamamı, kardeş katlı uygulaması neticesinde kaçınılmasız olarak idam edilmeğe maruz kalan şehzadelerin korkunç sonlarını dehşet verici ifadelerle yorumlamışlardı. Şehzadelerin merhametsiz bir meşruiyet kuralı gereği idam edilmelerinden dolayı şaşırmış olan bu yazarlar, şehzadelerin birbirlerini öldürmelerine daha da fazla şaşırmalı değiller miydiler? Bu idam listesi kontrol edilmeğe başlandığında kardeş katli hukuku sebebiyle seksenden fazla idam olayı olduğu görülebilir. Bu hukukun gerçek haklılığı, 650 yıl boyunca beğenilen Osmanlı hanedanının kesintiye uğramaması ve aynı dönemde Avrupa’daki her ülkede sivil savaşın tekrarlanmasından Batılıların acı çekmeleri ile Osmanlı imparatorluğundaki iç mücadelelerin tarafsız bir mukayesesi neticesinde görülebilir.
            Daha fazla destek istenirse padişahların, verdikleri bir müşkil kararda yalnız olmadıklarını ve hatta hem Müslüman hem de Hıristiyan çağdaşlarının örnek çözümlemelerini takip ettiklerinin altını çizmek zorunludur. “Kastilyalı Pedro, kardeşi Don Fadrique’yi öldürdü. Trabzon İmparatoru  Andronicus III. Comnenus, iki kerdeşi Miclael ve George’yi öldürdü ve Andronicus Paleologus ta babası öldüğünde kardeşini suikastla öldürdü. Kardeş katli özellikle Müslüman hanedanlar arasında yaygındı. Çünkü bunlardan büyük ölçüde çok kadınla evlilik uygulaması erkek mirasçıların tehlikeli biçimde artmasına sebep oluyordu. Bunun için Şah İsmail’in genç kardeşlerinin çoğunu öldürdüğü İran’dan daha öteye gitmeğe gerek yok. Bununla beraber Bizans imparatorlarının rakiplerini gözlerine mil çektirerek veya bir başa şekilde sakatlayarak onları teknik ve pratik ve pratik olarak saltanat için kusurlu hale sokmaları ve yaşayan birer ölü haline getirmelerinden kardeş katlinden  daha zalimce bir uygulama değil midir? diye sorulabilir. Aslında mil çektirme uygulaması, Osmanlı padişahları tarafından da en azından üç defa kullanılmıştır. 1385’de I. Murat’ın oğlu Savcı isyan ettiği için gözlerine mil çekilerek cezalandırıldı ve sonradan bunun etkisiyle öldü. Emir Musa, Fetret Devrinde siyasi rakibi, kardeşi Emir Süleyman’ın oğlu Orhan’ın gözlerine mil çektirdi. Yine II. Murat, üç kardeşi, Ahmet, Mahmut ve Yusuf’un gözlerine mil çektirdi.
            Kardeş katlinde uygulanan idam metodu, genellikle hep aynı şekildeydi. Batıda baş kesme, ölüm cezasının en şerefli şekli olarak düşünülüyor ve öldürülenlerin asil kanları muhafaza ediliyordu. Osmanlı imparatorluğunda ise özellikle hükümdar ailesinin yüksek mevkideki üyeleri için kan dökmeyecek, “keman kirişi” denilen bir kirişle boğulmaları suretiyle gerçekleştiriliyordu. İdamın infazı genellikle sarayın Enderun kısmına bağlı dilsizlerin yardım ettiği cellat başı tarafından gerçekleştirildi. Böyle durumlarda idamın şeri onayı olan fetvayı almak için ilk olarak Şeyhülislama başvurmak gerekirdi.
            Kardeş katlinde her olayın şartlarını anlatmak konumuzun dışında kalır, ancak ilginç olanların bir kısmı şöyledir: kardeş katlinin ilki, 1298 yılında I. Osman tarafından tahta adaylıktan uzaklaştırılan  Dündar olayıdır ki, Osman’ın amcası olduğu için bunun amcaya ait olarak tanımlanması daha uygun olabilir. Zira gelenek Dündar’dan yana olmasına rağmen Osman kabile meclisinde onun durumunu sultanlığa engel olduğunu ispatlayarak tahta geçmesini engellemiştir. Halbuki asıl sebep daha önemliydi. I. Beyazıt Kosova Savaşından sonra zafer saatlerinde kardeşi Yakup’un idamını emretti. Çünkü Yakup bu savaşta bir savaşçı olarak gösterdiği maharetten dolayı askerlerin nezdinde kendini beğenmiştir. II. Mehmet tahta geçince küçük kardeşi Ahmet’i öldürtmesi bu sebeple de kendi emirlerini uygulayan görevliyi suçlaması ve hatta onu ihanet suçuyla idam ettirmesi, sarayı şaşkına çevirmişti. Buna ilavaten II. Selim ile kardeşleri arasında henüz babaları I. Süleyman hükümdarken uzun süren bir mücadele vardı. İlk olarak Mustafa ihanet etmiş ve idam edilmişti. Sonra Beyazıt ve oğulları İran’a kaçmışlar ancak Şah Tahmasp tarafından ölüleri geri satılmıştı. Daha sonra III. Mehmet tahta geçince on dokuz kardeşini ve bazı hasekileri bir günde öldürtmek suretiyle bir katliam yapmıştı.
            II. Osman Lehistan seferi için İstanbul’dan ayrılmadan evvel kardeşi Mehmet’in padişah olacak yaşa eriştiği için ortadan kaldırılması gerektiğine karar verdi. Ancak Şeyhülislam Esat Efendi onun bu fikrini reddederek buna fetva vermedi. Fakat Rumeli Kazaskeri Taşköprülüzade Kemalettin Efendi padişahı memnun ederek tarfi etmek ümidiyle fetvayı verdi. IV. Murat saltanatı döneminde 1632’deki isyanın sıkıntısı neticesinde kardeşlerinden üçünü boğdurdu. Ve ölüm döşeğindeyken hanedandan hayatta kalan tek kardeşi İbrahim’i öldürterek hanedanın intiharı yolunda başarısız bir girişimde bulundu. Zira buna anneleri Kösem Mahpeyker  Valide Sultan muhalefet etmişti. Kardeş katlindeki en son olay, II. Mahmut’un muhtelif isyan hareketlerinin odak noktası haline gelen kardeşi IV. Mustafa’nın idamına karar vermesi ve dolayısıyla kendisini hanedanın tek erke üyesi olarak kalmasıdır.
            Kardeş katlı hukukuna müracaat edilmediği olayların bir  kısmında aynı derecede enteresanlıklar vardır. Bunlardan birisi, Ankara Savaşından sonra hep bir arada bulundukları sırada I. Mehmet’in kardeşi Musa’yı ya da Musa’nın kardeşi Mehmet’i ortadan kaldırma teşebbüsünde bulunmamasının sebebi nedir? I. Ahmet’in kardeşi I. Mustafa’yı öldürmemesinin sebepleri bir başka yerde dikkatle ele alınmıştır. Fakat burada ilginç çağdaş bir açıklama şöyledir: “ Ve bugün de Büyük Sultanın Sarayda yaşayan, Mevlevi dervişlerinden olan Mustafa adında bir kardeşi vardı. Ahmet onu sık sık öldürmeye niyetlenirdi. Fakat Ahmet her ne zaman bu düşünceye sahip olsa şiddetli hastalığa yakalanırdı. Çektiği bu acılar, kardeşinin yaşamasına sebep olmuştur. III. Selim kuzenleri IV. Mustafa ve II. Mahmut’un kendisine ölüm tehdidinde bulunduklarında, şayet bir fırsatını bulsaydı, tıpkı II. Mahmut’un birkaç ay sonra IV. Mustafa’yı öldürmesi gibi kendisini ölümden dolayısıyla da hal edilmekten kurtarabilirdi ama böyle bir fırsatı bulamadı. Nihayet hal edilip yerine IV. Murat’ın geçirilmesi yolundaki üç ayrı teşebbüs düşünüldüğünde II. Abdülhamit’in tahta geçtikten sonra IV. Murat’ı öldürtmekten kendisini alıkoyduğunu anlamak zordur. Belki de II. Abdülhamit kamuoyundan ya da daha çok Masonik hareketin etkisiyle uluslar arası alandan gelebilecek tepkinin korkusuyla bu şekilde hareket etmiştir. Çünkü IV. Murat Büyük Doğu Mason Locasının üyesiydi. 

Hiç yorum yok: