13 Mart 2011 Pazar

Osmanlıda Harem

Bir bütün olarak haremi ayrıntılarıyla işleyen irili ufaklı pek çok çalışma vardır. Ancak biz burada haremi, sadece Osmanlı Hanedanının üyelerini etkilediği kadarıyla ele aldık . tüm otoriteler kullanılabilir malzeme azlığından şikayetçidirler. Bu şikayet orada yaşayan gerçek nüfus açısından düşündüğümüzde oldukça doğrudur. Hükümler haremi, saray içinde tabuların akıl almaz örtüsüyle gözlerden korunmuş “en kutsal” bölümdü. Bununla beraber geçen zaman içinde dikkatle edinilmiş makul bilgi parçacıklarının birbirine bağlanmasıyla haremin yapısı ve kimliği hakkında bir şeyler öğrenme konusunda ciddi başarılar sağlanmıştır. Ancak elde edilen bu başarıları çalışmalar, tamamen 1453’den sonraki döneme yani İstanbul’da sarayın yapılmasından sonraya aittir. Çok az olan mevcut bilgilerin şüpheli olması sebebiyle Yenişehir, Bursa ve Edirne gibi ilk başkentlerde harem teşkilatı ile ilgili hemen hemen hiçbir şey bilinmemektedir. Osmanlı Türkleri en erken dönem kabilevi kurumlarını muhafaza ettikleri sürece harem, diğer kabile liderlerinden herhangi birinin hanımına ait odasından biraz fazla özenle hazırlanmış, oldukça sade özellikli olmalıdır. Bununla birlikte Osmanlı imparatorluğunun genişlemesi ve padişahların Ege bölgesinde saygınlığının artması, Bizans sarayında o gün için hala varlığını sürdüren lüks ve ihtişamın bir örneğini de beraberinde getirmiştir. Tüm bunlar, saray içinde küçük saray olarak Osmanlı padişahlarının harem kompleksinin ve saygınlığının artmasıyla birleşmiş olmalıdır. Bu süreç muhtemelen I. Murat döneminde sarayın Bursa’dan Edirne’ye nakliyle başlamıştır. Ancak şunu da ifade edelim ki, bu oıganizasyon, Fetret Devrinde Süleyman’ın Edirne’de devleti sürdürmesine rağmen büyük ölçüde yara almış olmalıdır. Bununla beraber şurası da gayet açıktır ki, II. Murat döneminde, II. Mehmet’e gelin seçimi ve seçilen Sitti Dulkadirli Mükrime Hatunun gelin alınmasından yapılan hazırlıkları baktığımızda bu mekanizmanın sürekli olarak işlediği görülmektedir.
            II. Mehmet, İstanbul’u fethedince şehrin merkezinde bir saray yaptırmaya başladı. Bir müddet sonra harem Edirne’den buraya taşında. Daha sonra II. Mehmet, eski Bizans’ın yerinde tarihte Topkapı Sarayı olarak bilinen daha muhteşem ikinci bir sarayı bina etmeye karar verdi. Evvela padişahların aileleri Eski Saray olarak bilinen ilk sarayda kalırken, burası tamamen ayrı bir idari bina olarak inşa edildi. Harem yavaş yavaş yeni binalara sızmaya çalışıyordu ancak bu, kendi binalarının yaklaşık 1550’lerde şans eseri çıkan bir yangınla yıkılmasından  sonra gerçekleşebildi. Öyle ki Hürrem Sultan, I. Süleyman’ı kendilerine Topkapı Sarayında bir yer vermeye ikna edebildi. Bununla beraber tam olarak harem buraya 1585 yılında nakledildi. Eksi saray da haremde statüsünü kaybeden kadınlara tahsis edildi. Böylece harem, divanın eşiğine kurulmuş ve bu durum da onlar için siyasi bir genişlemeye ve dolayısıyla kadınlar saltanatına giden yolun açılmasına neden olmuştu.
            Harem, padişahların İstanbul Boğazı kıyıları boyunca çok büyük sarayla yapmaya başladıkları 19. yüzyıla kadar Kağıthane, Üsküdar, Büyükdere ve zaman zaman de Edirne gezintileri ile beraber Topkapı’da kaldı. Sonra Dolmabahçe Sarayı ve Yıldız Sarayına yerleştirildi. II. Mahmut döneminde Eski Saray Harbiye Nezaretine tahsis edildi ve böylece buradaki kadınların Topkapı Sarayının solmaya yüz tutmuş çiçeklerinden zevk almalarına izin verildi.
            Harem, çok sayıda harem ağası ve cariyelerin dışında sultana hizmet vermek ve eğlendirmek için hazırlanmış güzel kadınları da içine almaktaydı. Bunlar piramidal bir yapıda tanzim edilmişlerdi.bu piramidin tabanında şakirdeler sınıfı vardı. Büyük  çapta bir elemeden sonra sanatta ve güzellikte en yetenekli olanlar gedikliler sınıfına yükseltilirdi. Bu aşamada evvel padişah ile doğrudan görüşürler, padişah arzularına göre onlardan seçtikleriyle yatağını paylaşırdı.böylece şereflenen bir kız gözde olarak bilinir ve eğer bu ilişki süreklilik işaretleri gösterirse, ikbal veya hasodalık rütbesine yükseltilirdi. Bu kıza iyi talihinden dolayı imrenilir ve sahip olduğu güçten dolayı da dalkavukluk edilirdi.
            Eğer bu ilişkiler sonucunda ikbal, efendisine bir çocuk verirse, harem hiyerarşisindeki konumu daha da yükselirdi. Erkek çocuk annesi Haseki Sultan unvanını, kız çocuk annesi de Haseki Kadın unvanını alırdı. En kıdemli dört Haseki dahili bir grup oluşturarak hususi bir gelir alırlardı. Bunlar haremdeki sosyal aktivitelere egemen olur ve padişahın en büyük oğlunun annesi olan Başhaseki Sultan tarafından yönetilirlerdi. Bununla beraber Valide Sultan hepsinin üstünde bir idareciliğe sahipti. Valide Sultanın zafer günü, oğlunun tahta çıkması ve böylece kendisinin tüm Hasekilerin üstünde, İmparatorlukta First Ladyliği elde etmesiyle gelirdi. Özellikle son dönemde oğlu babasının yerine hemen tahta geçemediği zaman padişahın tahttan indirilmesi veya ölümü ile hanımları Eski Saraya gönderilirlerdi. Böylece Eski Sarayda bulunan yeni Valide Sultan da büyük bir merasimle tekrar hareme getirilirdi. Eğer Valide Sultan hayatta değilse veya oğlunun saltanatı esnasında olmuşsa görev ve bazen  de rütbe, Sultanın süt annesine veya Hazinedar Ustaya veyahut bazen de yeni sultanın üvey annesine verilirdi.
            Harem kadınları 18. yüzyılda valide sultanlar tarafından yönetilen harem hanımefendileri Osmanlı imparatorluğu hükümeti üzerinde oldukça etkili oldular. Bu kadınların en önemlileri her biri iki oğlundan dolayı bu makamı elde eden Kösem Mahpeyker ve Rabia Gülnuş Sultandı. Kösem Mahpeyker elinde bulundurduğu güç sebebiyle daha belirgin bir başarı elde etmişti. Hatta ikinci oğlu İbrahim’in tahttan indirilmesi sırasında Eski Saraya nakledilmesinin önüne geçti ve torunu IV. Mehmet’in saltanatının ilk üç yılında Büyük Valide Sultan unvanıyla gücünü elinde tuttu. Ancak sonunda genç Sultanın annesi Turhan Hatice Valide Sultan, kendi haklarında ısrar etti ve Kösem Sultan’ın katledilmesi planında yer aldı.
            Sultanın ölümü ile haremin sosyal yapısı bozuldu.Valide Sultan eğer hala sağ ise padişahın tam Hasekileri ve evlenmemiş kızları Eski Saraya nakledilirlerdi. Valide Sultanın durumu, şayet bir gün tahta çıkabilecek bir diğer oğlu yoksa pek iç açıcı olmazdı. Benzeri otomatik olarak Valide Sultan olduklarında, oğulları bir gün tahta geçmeyi başaramazsa anneleri de sürekli olarak hepsedilirdi. Bundan başka oğlunun tahta çıkması muhtemel olan anne Eski Saraydan en büyük saygı görürdü. Kızların annelerine gelince öyle görünüyor ki bunlar en son padişahın gediklileri olarak sarayı terk etmek ve tekrar evlenmekte serbest idiler. Essi sarayda kalan kız çocukların tek tesellisi son dönemdeki padişahların kendilerini vezirleriyle evlendirmeyi uygu görmelerine kadar Ramazan bayramlarının üçüncü gününde padişahın yıllık ziyareti esnasında tebriklerini padişaha takdim etmelerine izin verilmesi idi.
            Haremde kadın sayısı müdeaddid defalar yapılan sınırlama girişimlerine rağmen büyük oranlara varma eğilimine girerdi. Öyle ki, burası en kalabalık dönemlerinde iki binin üzerinde kadın sayısına ulaşmış olmalıdır. 1861 yılında Abdülaziz, atalarının haremini büyük ölçüde dağıtarak sadece bir hanımla yetineceğini ilan etmek suretiyle kahramanca girişimlerde bulundu. Ancak onun saltanatı da yedi haseki ve ikiyüz civarında daha aşağı rütbeli cariye ile sona erdi. Bu durum tekrar makul oranlara indirilerek II. Adülhamit’in haremi dağıtmasına kadar devam etti.[1]


[1] Anthony Dolphin Alderson, Bütün Yönleriyle Osmanlı Hanedanı, Yeni Şafak, ist. 1998, S. 129-135

Hiç yorum yok: