19 Mart 2011 Cumartesi

Osmanlı'da Basın


Osmanlı yönetimi 18. yüzyılın ortasından beri Avrupa’daki gazetelerin varlığından haberdardır. İlgisi tabii sadece siyasal düzeydeydi. Fransız Devrimi sırasında İstanbul’da Fransız elçiliğince çıkarılan )1795) Bulletin des Nouvelles (Haberler Bülteni) ve sonra Gazette Francaise de Constantinople ( İstanbul’un Fransız Gazetesi) Napolyon’un Mısır’ı işgali sırasında yayınlattığı gazetelerle de siyasi düzeyde ilgilenilmiş, ancak bunlardan örnek alma yoluna gidilmemiştir. Sadece bundan doğan gereksinmeyle Babiali’de Tercüme Bürosu kurulup Avrupa gazetelerinin orada girişilmiştir.
1820’li yıllar Osmanlı topraklarında hem basımevi, hem de basın açısından yeniden bir canlanmanın hissedildiği dönemdir. İlk olarak 1819/1820’de Mısır’da vali Mehmet Ali Paşa’nın girişimiyle Bulak Matbaası’nın kurulması ve 1822’de ürünlerini vermeğe başlaması olayı var. Yayınlarından yarısından fazlası Türkçe, gerisi Arapça’ydı. Bunlar İstanbul’da da ilgi toplayınca İstanbul’daki basımevinin de canlandırılması yoluna gidildi.1815’de Napolyon Savaşları’nın sona ermesi Akdeniz’de ticaretin gelişmesine yaradı ve İzmir mbüyük ilerleme gösterdi. Marsilya, İtalyan ve İngiliz limanlarıyla yakın ilişkide bir tüccar grubu belirdi ve karşılıklı haber ihtiyaca da son derece arttı. Bunun sonucunda, 24 Nisan 1821’de Charles Tricon’un kurduğu Fransızca Le Spectateur Oriental (Doğulu Seyirci) isimli gazete piyasaya çıktı. İçeriği ve yapısı Avrupa gazeteleri ayarında olduğu için ilgi ile karşılandı. Asıl amacı ticaret ve kültür olduğu halda , çıkışından bir ay sonra Yunan ayaklanmasını başlamasıyla hiç beklemediği şekilde tamamen siyasal bir niteliği bürünmek zorunda kaldı, çünkü İzmir’in ticareti Ege Denizine yayılan Rum korsanlar yüzünden tamamen durmuştu.
            Gazete önce Fransız Devriminden aldığı esinle yunanlıları destekleyince hem İzmirli tüccar müşterilerinin hem de Babıalini şimşeklerini üzerine çekti. Pülitikasını daha sonra da sahibini değiştirmek zorunda kalıd. Yazarlıkla başlayıp sonra sahipliği de alan Fransız avukat Alexandre Blacque (Blak Bey) hem bunda hem de daha sonra çıkardığı Le Courrier de Smyrne ( İzmir Habercisi) gazetesinde yoğun bir Osmanlı yanlısı kampanya yürüttü. Yunan rus İngiliz ve Fransız politikalarını eleştirdi. Avrupa’nın Doğu işlerindeki bilgisizliğini ve “uygarlığa ihanet niteliği taşıyor” dediği davranışlarını örneklerle ortaya koyud. II. Mahmut’un başlattığı kendi deyimiyle Türk Devrimi’ni Fransız devriminin çizgisinde bir evrensel adım olarak selamladı ve “Türklerin de insanlar cemiyetinde yerini alma hakkı olduğunu” savundu. Batılı kafasını ve mantığını çok iyi bilen biri tarafından yapılan bu savunma son derece büyük etki yarattı. İzmirli Gazetecinin makaleleri Avrupa basınında yer alıyor. Sultan tarafından çevirtilip okunuyordu. İstanbul’daki Fransız İngiliz, Rus Avusturya, Prusya elçileri hükümetlerine yöneltilen eleştirilere sıra sıra karşı çıktılar. Kapatılması için Babıali’yi sıkıştırdılar. Basın Hukuku kavramının bilmeyen Omanlı yönetimi bu başvuruya da kapitülasyonlar çerçevesinde çözümlenecek bir Avrupalılar arası sorun diye algılmayı tercih ederek kararı Fransız elçisine bıraktı.
            Açık ve serbest kamuoyu fikrine yabancı olan ve yüzden ayaklanmalırının ilk ayında çocuk kadın 15 bun Türk’ü öldüren  Yunanlıların, basınlarının yardımıyla yine de Avrupa’da haklı görülmesine ve Türk vahşetinden bahsettirmesine şaşan Babıali, kendisini karşılık beklemeden Hıristiyanlara karış savunan bu hıristiyandan çok mamnundu. Ama onu nasıl destekleyeceğini bilemiyordu. Daha sonraları Sırplar, Bulgarlar ve Ermeniler de aynı taktiği uygulamışlar ve Babıali yine aciz kalmıştır. Blak bey örneği bu durumda Avrupalı gazeteci ya da o dönemdeki ismiyle “publiciste” kullanarak karşı gelinebileceği öğretmiş oldu. Babıali bu konuda daima Avrupalı gazetecilerin yardımlarını gereksinmiş ve Avrupa basını tarafından yönlendirilmiştir. Osmanlı basınını damgalayan ögelerin başında bu gelir. Osmanlı basınında davranışlarını daima Avrupa basınına göre ayarlamak gereksinmesi böylece doğmuştur.
Avrupa basınıyla sorunları olan sadece Babıali değildir. Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Paşa da, büyük ihtirasları yüzünden Avrupa gazetelerine konu teşkil ediyor ve bunları hemen çevirtip okutuyordu. Bunları kendi görüşlerini aktardığı da oluyordu. Bununla ilgili olmayarak ve sadece idareci kadrosunun kendi çizdiği yolda otomatikman çalışmasını sağlamak amacıyla her idari birimden gelen haber ve raporları toplayıp değerlendiren Jurnal Divanı da kurmuştu. Bunların önemlileri bir bülten halinde Curnal al Hidivi adı altında yüz adet basılıyor ve bilgileri için en yakınlarına dağıtılıyordu. Bu hizmete özel kapalı bir yayındı. İhtiyaçlar ve ilgilenecek kadrolar artınca Curnal al Hidivi’yi bütün idarecilerin yararlanabileceği bir şekilde dönüştürme düşüncesi belirdi. Bu sırada 1827’de bir Fransız’ın İzmir’deki gibi, ticari niteliği ağır basacak bir Fransızca gazete kurmak için başvurması da Mehmet Ali’yi etkilemiş olmalıdır. Aslında Kavalalı Babıali’den çok daha tekelci bir kişiliğe sahip olduğu ve yabanca tüccarları bile ülkesinde zor yaşattığı için Fransız’a gerekli izin vermedi. Sonunda 20 Kasım 1828 yılında Kahire’de yarısı Türkçe yarısı Arapça ilk yerli gazete Vekayi Mirsiye yayına başladı. Bundan üç yıl sonra, 1831’de de II. Mahmut İstanbul’da kendi resmi gazetesi Takvim-i Vakayi yi yayınlattı.
            İlk gazetenin toplumsal etkilerine ve işlevlerini incelemeğe geçemeden önce bu olgunun besımevinin canlanması dönemi ile aynı zamana rastlamasının etkisi üzerinde durmak istiyoruz. Bulak basımevi ilk 14 yılında yılda ortalama 6 kitap yayınlamış, sonra bu miktarı iki misline çıkarmıştı.bu ise çok büyük bir rakam değildi. Bu İstanbul’da da aynıdır. Kitapla karşılaştırıldığında doğal olarak gazete yayını çok daha yoğundu. Yani halka kitaptan çok gazete ulaşıyordu. Basımevi ve basını aynı anda başlaış olmasının önemi türk ve İslam toplumlarının Batının yaşamış olduğu dört yüz yıllık basılmış kitap kültürünü sindirmeden kazete kültürü ile tanışmış olmalarındandır. Kitap kültürü ileri düzeyde uzmanlaşmış kadrolar yetişirken gazete kültürü geniş kitlelerin gündelik bilgilere sahip olmalarını sağlıyordu. Osmanlı toplumunda ve bütün İslam toplumlarında ise bu 400 yılın bilgi birikimini sağlayan kitap yayınlarına ulaşmadan gazete kültürünün ağırlık taşıdı bir döneme giriliyordu.
Yayın alanında gazetenin kitabın önüne geçmesinin bir etkisi de kitap olarak yayınlanacak nitelikteki birçok konunu önce bir gazetede tefrika edilmesi ve bu dizilmiş metinlerin dağıtılmayarak ayrıca kitap olarak basılması alışkanlığının yerleşmesinde görülür. Bu uygulama 20. yüzyılın başlarında da devam etmiştir. Dolayısıyla gazete izlemek genelde kitap yayınlarını izlemek külfetini de ortadan kaldırıyor ve bu anlamda basının önemini artırıyoru. Toplumumuzdaki kitap okuma alışkanlığnı sınırlı kalmasında bu etkeni de akılda tutmak gereklidir.
Önceliğin gazetede olması, benimsenmek istene yeni kültürün çok önemli bir öğesinin de ters yönde işlemesi sonucunu yaratmıştır. Genellikle kitap ister pozitif ya da sosyal bilimleri isterse edebiyatı içersin, bir olayın geçmişteki evrimini iyice saptayıp buradan günün ve geleceğin belirlenmesine yarar. Aydınlanmanın düşünce dünyasına progress (sürekli ilerleme) anlaşını yerleştirmesi bu sayede olmuştur. Batı toplumları yoğun araştırmalarla kendi geçmişlerinin çözümünü belirleyip bunu kitaplarla yayınlamış ve böylelikle gazete sütunlarını bu ileriye bakış çerçevesinde kullanma olanağına kavuşmuşlardır. Türk ve İslam toplumlarında ise basın geçmişin bilimsel çözümlerine dayanmadan doğrudan doğruya yaşanan güncel gerçeğe ve geleceğe ağırlığını koymuştur. Temeli eksik bu yaklaşımın gazete kültürünün egemen olduğu Osmanlı toplunun hemen sonuna kadar fikir hayatımızı etkilediği ve birçok çelişkinin sebebi olduğu daima hatırlanmalıdır. [1]


[1] Orhan Koloğlu, Osmanlı’da 21.yüzyıla Basın Tarihi, pozitif yay. İst. 2006 S. 21-25

Hiç yorum yok: