5 Mart 2011 Cumartesi

Montreux Sözleşmesi

MONTREUX BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ

Lozan konferansında imzalanmış olan Boğazlar Sözleşmesine göre, Boğazlardan serbest geçişin güvenliğini sağlamak amacı ile, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının her iki kıyıları ile, Marmara Denizindeki adalar gayrı askeri hale getirilmiş ve bu bölgelerde tahkimat yapmak ve asker bulundurmak yasaklanmıştı. Buna karşılık, bu bölgelerin herhangi bir saldırıya karşı güvenliği de, söyleşmeyi imza eden devletlerle Milletler Cemiyetlerinin garantisi altına konulmuştu. Türkiye, boğazlar üzerindeki egemenliğinin sınırlandırılması demek olan bu hükümleri istemeyerek kabul etmekle beraber, bir ümidi de kolektif güvenlik alanında Milletler Cemiyetinin ekili bir rol oynayacağı ve aynı zamanda da silahsızlanmanın gerçekleşeceği idi. Fakat her iki konuda da ümit de gerçekleşmedi. Ne silahsızlanma yolunda olumlu adımlar atılabildi ve ne de kolektif güvenlik konusunda Milletler Cemiyeti kendisinden bekleneni verebildi. Japonya’nın Mançurya’ya saldırması karşısında Milletler Cemiyeti hiçbir şey yapamamıştı. Silahsızlanma çabaları ise tam anlamıyla sürüncemede idi. Bu durum karşısında Türkiye 1935 yılından itibaren Boğazlara ait demilitarizasyon hükümlerin kaldırmak için teşebbüse geçti. 1933 yılında Silahsızlanma Konferansında ilk defa bu hükümlerin kaldırılması istedi. Fakat bu istek, silahsızlanma meselesiyle doğrudan doğruya ilgili görülmediğinden mesele geri kaldı.
            1934 yılından itibaren Almanya’nın silahsızlanmaya başlaması ve 1935 Martında da mecburi askerlik sistemini  ihdas ile silahlanmasını açık bir hale getirmesi üzerine, Türkiye da bu meseleyi daha ısrarla ele aldı. Almanya’nın silahlanmasını görüşmek üzere olağanüstü toplanan Milletler Cemiyeti Konseyinde 17 Nisan 1935 günü yaptığı konuşmada, Türkiye Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, yine Boğazların silahsızlandırılmış olması konusunu ele alarak, bu meselenin Türkiye’nin güvenliği ile yakından ilgili bulunduğunu, Boğazların askerlikten tecridi ile gerçekte Türkiye’nin savunmasının zayıflatılmış olduğun ve sebenyle bu hükümlerin kaldırılmasını istedi. İngiltere Fransa ve İtalya temsilcileri meselenin konu ile doğrudan doğruya ilgili olmadığını ileri sürdüler. Sovyet delegesi Litivinov ise Türkiye’nin görüşünü destekledi.
            Türkiye Boğazlar konusundaki bu isteğini, mayıs ayında Balkan Antantı Konseyinin Eylül ayındaki toplantısında ve nihayet, İtalya’nın Habeşistan’a saldırması dolayısıyla bu devlete uygulanarak zorlama tedbirleri konuşulurken yine Milletler Cemiyetinin Kasım toplantısında tekrar söz konusu etti. Bu şekilde olumlu bir diplomatik atmosfer yaratmaya muvaffak  olmuştu. Zorlama tedbirlerine rağmen İtalya Habeşistan’ı işgal edince ve bu arada Almanya da Versay’a aykırı olarak Ren bölgesini militarize edince, Türkiye de, 10 Nisan 1936 yılında Boğazlar Sözleşmesini imzalamış olan devletlere verdiği nodada Avrupa’daki buhranların 1923 Boğazlar Sözleşmesiyle boğazların güvenliği için verilmiş olan kolektif garantiyi artık işlemez hale getirdiğini belirterek, kendi güvenliği, savunması ve egemenlik haklarının korunması bakımından bu statünün değiştirilerek, Boğazların askerileştirilmesi istedi.
Antlaşmaların hiçe sayıldığı veya kuvvet zoru ile değiştirildiği bir sırada Türkiye’nin bu işi müzakere yolu ile yapmak istemesi İngiltere’yi hoşnut bırakmıştı. Öte yandan, şimdi İngiltere Türkiye’ye karşı politikasını değiştirmiş ve bu devleti kendisine bağlamak istiyordu. Akdeniz’de kuvvetli bir Türkiye İngiltere için değerli bir dost olacaktı. İngilizler bu sayede Türkiye’yi Sovyetler Birliğinden ziyade kendilerine daha yakın getireceklerdi. Sonraki olaylar bu ümitlerin boş olmadığını gösterecektir.
Türkiye’yi destekleyen ikinci devlet Sovyet Rusya oldu. Sovyetler boğazların gayri askeri hale getirilmesine ve boğazlar üzerindeki Türk egemenliğinin sınırlandırılmasına daha Lozan’da muhalefet etmişlerdi.
İtalya hariç, Fransa ve diğer devletler de Türkiye’nin isteğini kabul ettiler. İtalya, Avrupa’da kendisine karşı mevcut olan hava dolayısıyla şimdilik uzakta kalmayı tercih etti. Fakat Türk-İngiliz yakınlaşmasını da İtalya hoş karşılamıyordu. 1923 boğazlar Sözleşmesini değiştirecek konferans 22 Haziran 1936 yılında İsviçre’de Montreux’da toplandı v eMontreux Sözleşmesi adına olan yeni Boğazlar Sözleşmesi 20 Temmuz 1936 yılında imzaladı. Sözleşme Türkiye, Fransa, Sovyetler Birliği, Japonya, Romanya,Bulgaristan, Yunanistan ve Yugoslavya arasında imzalandı.
Montreux Sözleşmesi ile Boğazlar hakkındaki silahsızlanma kayıtları kaldırılıyordu ve Türkiye’nin boğazlar üzerindeki egemenliği tam olarak kuruluyordu. Öte yandan, 1923 sözleşmesine oranla, hem Türkiye ve hem de Karadeniz devletleri lehine bazı değişiklere de getirmiştir. Özellikle savaş gemilerinin boğazlardan geçmesi meselesinde, Türkiye tarfsız ve savaş dışı ise, savaştan tarafların savaş gemilere boğazlardan geçemeyecekti. Türkiye bir savaşa girerse veya kendisini yakın bir savaş tehlikesi karşısında görürse, diğer devletlerin savaş gemilerinin boğazlardan geçmesi tamamıyla Türkiye’nin kendi takdirine kalacaktır. İsterse geçirecek, istemezse geçirmeyecektir.
Karadeniz devletleri lehine yapılan değişikliklere gelince: Karadeniz’de kıyısı olmayan devletlerin Karadeniz’e geçirebilecekleri ve bu denizde bulundurabilecekleri savaş gemilerinin cinci, büyüklüğü ve toplam tonajı sınırlanıyordu ki. Bu hüküm güvenlikleri bakımından Karadeniz devletlerinin lehine idi. Karadeniz devletlerinin savaş gemilerinin boğazlardan geçişi için de bir hayli geniş bir serbesti tanınmıştı.
Sözleşme 20 yıl için imzalanmakla beraber, şimdiye kadar hiçbir imzacı devlet tarafından feshedilmemiş olduğundan, yürürlükte devam etmektedir.
İtalya Montreux Sözleşmesine 1938 Mayısından katılmıştır.
Montreux Konferansı Türk-İngiliz ve Türk-Sovyet münasebetlerinde bir dönem noktası teşkil etmiştir. Türk – İngiliz yakınlaşması bu konferansta en önemli gelişmesini kaydetmiştir. Açıktır ki, eğer İngiltere’nin rızası ve anlayışı olmasaydı, Türkiye’nin boğazlar rejimini bu derece kendi lehine değiştirmesi mümkün olamazdı. İngiltere’nin Türkiye’ye karşı lehine değiştirmesi mümkün olamazdı. İngiltere’nin Türkiye’ye karşı bu sempatik davranışı ise, şimdi İtalya’nın Doğu Akdeniz bölgesinde ortaya çıkardığı tehditten doğmuştu. Böyle bir tehdide karşı İngiltere Türkiye’de sağlam bir dayanak görmüş ve Türkiye’yi kendi tarafına çekmek istemişti. Aynı tehdit karşısında Türkiye’nin de, askeri güç bakımından zayıf bir Sovyetler Birliği yerine, denizlerde kuvvetli olan İngiltere’ye kayması tabii idi. İşte bu şartlar Montreux’dan sonra Tür-İngiliz münasebetlerini daha da geliştirdi. 1937 yılında Karabük Demir-Çelik fabrikası İngiltere’nin yardımı ile kuruldu. 1938 yılında İngiltere Türkiye’ye 10 milyonu ticari kredi ve 6 milyonu da savaş gemisi ve savaş malzemesi satın alınması için 16 milyon İngiliz liralık bir kredi açtı. Türkiye ve İngiltere artık yollarını kesin olarak çizmişler ve barış yolunda beraber yürüyorlardı. Bunun içindir ki 1939 İlkbaharında Avrupa tehlikeli buhranlar içine girmeye başlayınca, Türkiye tereddüt etmeksizin İngiltere’ye bağlanacak ve bir İttifakın ilk adımlarını atacaktır.
Türkiye Akdeniz’deki İtalyan tehlikesi karşısında bu şekilde İngiltere’ye bağlanırken, Sovyetler Birliğini terk etmek niyetinde değildi ve bu devlet Türk dış politikasının temel unsuru olmakta devam ediyordu. Lakin Türk-İngiliz yakınlaşması Sovyetleri hoşnut bırakmadı. Öte yandan Türkiye’nin Almanya ile de sıkı ticaret münasebetlerinde bulunması, bu hoşnutsuzluğu daha da arttırmıştır. Bununla beraber iki devletin münasebetlerinde herhangi bir gerginlik olmamıştır. Fakat gerçek şuydu ki, bu münasebetlerde bir takım soğukluk noktaları mevcuttu. 1939 yazında iki devletin yolları birbirinden kesin olarak ayrılacaktır.
           


[1] Prof. Dr. Armaoğlu, Fahir, 20. yüzyıl siyasi tarihi, alkım yay. İst. 2007 S. 343-346

Hiç yorum yok: