9 Mart 2011 Çarşamba

Kavalılı'dan Mabarek'e Mısır'ın Kuşbakışı Tarihi


Siz hâlâ Batı’dan dilimize çevrilen ilk romanın “Telemak” olduğunu mu sanıyorsunuz? Demek ki, Mısır’ı tanımamışsınız. Tanımış olsaydınız, “Telemak”ın roman olmadığını, Mısır’da yapılan Arapça tercümesinden dilimize çevrildiğini, çeviren Yusuf Kâmil Paşa’nın, Kavalalı’nın damadı olduğunu vs. biliyor olurdunuz.
Velhasıl “Mübareksiz” döneme adım atmış olan Mısır’la zannettiğimizden daha fazla içli dışlı bir tarihimiz var. Öyle ki, modernleşme yolundaki ilk hamlelerimiz Avrupa’dan değil, Mısır’dan gelmişti. Öyle ki, modernleşme yolundaki ilk hamlelerimiz Avrupa’dan değil, Mısır’dan gelmişti.
Osmanlı’nın Müslüman topraklarında ilk gedik, Napolyon eliyle açılır ve kısa süren bu işgal, Mısır’ın uzun tarihinde kalıcı izler bırakır. Peter Mansfield’ın dediği gibi, bu yalnız Osmanlı’nın Müslüman topraklarına yönelik ilk işgal olmakla kalmaz, Oryantalizmi de başlatır ve Avrupalıların iştahını açar.
Napolyon’u İngilizler sayesinde kaçırttık kaçırtmasına ama emperyalizmin Mısır’da gözü kaldı. Dünyanın en verimli topraklarıydı buralar. Dahası, Hindistan’a giden en kestirme denizyolu buradan geçiyordu. Buna sonradan petrol, İsrail dostluğu, laiklikte öncülüğü Türkiye’ye kaptırmış olsa da, Batı’ya en açık stratejik üslerden biri olması eklenecekti.
Mısır’a isyanı bastırmak için gelen Kavalalı Mehmed Ali, pratik zekâsı ve becerisiyle modern Mısır tarihini başlatan adam oldu. Tek kelime Arapça bilmediği halde halk tarafından sevilmiş ve kendisini zorla Mısır valisi ilan ettirmişti. Onun döneminde Mısır, fabrikalar, modern okullar ve orduyla tanıştı, dahası Kütahya önlerine ilerleyecek kadar cüretkârlaştı.
Oğlu İbrahim Paşa da aynı yoldan gitmiş ama erken ölümünden sonra yeğeni Abbas, ikisinin 40 yılda yaptıklarını 6 yılda mahvetmişti. Onun yerine, saflığıyla tanınan amcası Said Paşa geçti. Süveyş Kanalı’nın hafriyatını, Bahriye’den sınıf arkadaşı Ferdinand de Lesseps’e yaptırdı. Aldığı borçlarla tam bir mirasyedi gibi yaşadı. Zamanında İngiliz ve Fransız elçileri devlet içinde devlet haline geldiler. Mısır’ın sömürgeleştirilmesi onun döneminde başladı.
Yerine geçen yeğeni “Muhteşem İsmail Paşa” büyük imar hamlelerine girişti ama bunlar için Avrupa bankalarından korkunç miktarlarda borçlar alınarak ülkenin geleceği ipotek altına konuldu. Bugün gösterilerin yapıldığı “Tahrir Meydanı”nı açtıran da İsmail Paşa’ydı ve Nasır tarafından ismi değiştirilmeden önce “İsmailiye Meydanı” olarak biliniyordu. Yine de Mısır’ı “ileri götürmek” için uğraşmış, rasathane ve opera binaları yaptırmış, giderayak meclisi açtırmış, halkın sesi iyi kötü meydanlarda duyulmaya başlanmıştı.
II. Abdülhamid tarafından azledilen İsmail Paşa’nın yerine oğlu Tevfik getirildi. Tevfik Paşa başlangıçta Sedat ve Mübarek gibi ülkenin reformcu aydınlarıyla uzlaşmıştı ama sonra düşmanları oldu. Hatta Mısırlılara “Siz iyiliklerimizin kölelerinden başka nesiniz ki?” demekten çekinmemişti. İngilizler, onun zamanında Mısır’ı işgal etti.
Yerine geçen Abbas Hilmi de İngilizlerle iyi geçinip muazzam servetini Avrupa bankalarında istifliyor, halkın feryadına kulaklarını tıkıyordu. 1914 yazını geçirmek üzere İstanbul’a giderken İngilizler tarafından tahttan indirildi, yerine Hüseyin Kâmil geçirildi. Kâmil’in tek özelliği ise çalıp çırpmamasıydı.
Mısırda Mübarek dönemi üç haftalık halk eylemiyle sona erdi. Hüsnü Mübarek, 30 yıl önce Enver Sedat’ın ardından devlet başkanı olmuştu.
“Sultan” olarak tahta geçen Ahmed Fuad’ı İngilizler krallığa terfi ettirdiler. Bilim ve sanata meraklıydı. Devasa binalar yaptırınca Mısır’ın ilerleyeceğini sanıyordu. Ne var ki o da boş durmadı. Tahta çıktığında parasızdı, öldüğünde ise milyonları vardı.
Oğlu Kral Faruk 1936′da tahta oturduğunda halk biraz olsun ümitlenmişti. Ancak umutlar yıllar içinde solup gitti. İngiliz danışmanlar nasıl olsa her işin doğrusunu yapıyorlardı. Onun keyfine bakması, hareminden başını çıkarmaması yeterliydi. Ne yalan söylemeli, o da ordunun darbesini tetikleyinceye kadar uğraştı. Çapkınlığıyla nam saldı, boğazına kadar yolsuzluklara battı ve darbe yapılınca canının bağışlanması karşılığında sürgüne gönderildi. Yerine geçen “bebek kral” II. Fuad’ın tahttan uzaklaştırılması için ise bir yıl yetmişti.
1952′de gerçekleşen “Hür Subaylar” darbesiyle cumhuriyet ilan edilecek ve Mısır’ın yeni kralları cumhurbaşkanları olacaktı.
İlk Cumhurbaşkanı General Necib’di ama ipler Nasır’ın elindeydi. Mısır, Kavalalı’dan beri ilk kez karizmatik bir lidere sahip oluyordu. Darbeyle geldi ama hem Mısır’ın hem de Arap âleminin en sevilen lideri oldu. Süveyş Kanalı’nı ve petrolleri devletleştirdi. “Mısır Mısırlılarındır” sloganı, Ortadoğu’da rüzgârları tersine estirdi. Başlangıçta ABD, sonraları SSCB ile yakınlaştı. Ülkesini yeniden Arap âlemine bağlamayı başardı.
Ancak Nasır’ın efsanevi şöhretini İsrail 6 günde bitiriverdi. 1967′de İsrail’in, Mısır hava kuvvetleri daha havalanmadan imhasıyla başlayan 6 Gün Savaşı’ndaki yenilgi üzerine Nasır, özür dileyerek istifa etti. Bu açık yürekliliği halkın hoşuna gitti ve “N’olur gitme” mitingleri düzenlendi. 1970′teki ölümüne kadar koltuğunda oturduysa da artık eski Nasır değildi.
Askerlerin yönetimi Enver Sedat’la devam etti. İsmini Enver Paşa’dan almıştı, akıbeti de ona benzedi. Başlangıçta reformlar yaptı, halka yakın göründü, hapishanelere doldurulan Müslüman Kardeşler’in liderlerini serbest bıraktırdı, çok partili hayatı başlattı. Dış politikada dümeni Sovyetler’den Amerika’ya doğru kırdı. Camp David’deki imzayla İsrail’i tanıyan ilk Arap ülkesi olması onu Batı’nın gözünde yükseltirken Arap dünyasında itibarsızlaştırdı. Zamanla Müslüman gruplara karşı sertleşti ve 1981 Eylül’ünde büyük tutuklamalara girişti. Bir ay sonra aşırı İslamcı bir grubun üyeleri tarafından öldürüldü.
Aynı törende açılan ateşle yaralanan Sedat’ın yardımcısı ve eski Hava Kuvvetleri Komutanı Hüsnü Mübarek’in, Kavalalı’dan sonra en uzun süre koltukta oturan lider olacağını kimse tahmin edemezdi. O da başlangıçta uzlaşmacı bir görüntü çizdi, Müslüman Kardeşler’in meclise girmesine izin verdi. Amerika-İsrail çizgisini korudu ama Arap Ligi’ne dönerek Nasır’ın liderlik konumunu yakalamaya çalıştı. Türkiye’nin atağına kadar da İsrail parantezi hariç bu imajı oluşturmakta başarılı oldu. Sansürle, kısıtlı seçimlerle ve yolsuzluklarla suçlandı. İnternet ve uydu antenlerin gelişiyle zor günler yaşadı. 18 gündür devam eden gösteriler, Mısır halkına sesini duyurma imkânını verince Mübarek koltuğunda daha fazla kalamadı.
Bu “kuşbakışı tarih”ten çıkaracağımız sonuç şu olmalı: Esas mesele, Mısır’ın Mısırlıların olup olmayacağı. Nasır’ın yaralı ruhu dirilir mi? Göreceğiz.
 Mustafa Armaağan, Zaman Gazetesi 13 Şubat 2011, Pazar

Hiç yorum yok: